Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, tv100 kanalında canlı yayına katılarak, genel yayın yönetmeni Deniz Gürel ve moderatör Başak Şengül tarafından yöneltilen soruları yanıtladı.
Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Bakan Fidan, Türkiye'nin uluslararası alandaki etkinliğiyle ilgili soruları gülümseyerek karşılık verdi:
TÜRKİYE SAHADA BİR ANA AKTÖR MÜ?
Gözden geçirmemiz gereken bazı tanımlamalar var. Bir konuya ilişkin çıkarlarınızı belirlediğinizde, bu çıkarların hayata geçirilmesi sizin için büyük önem taşır. Nihayetinde, bizim için esas olan, belirlediğimiz hedeflerin gerçekleştirilmesidir. Bu süreçte ortaya çıkan sembolleri ve bu semboller üzerinden yapılan tartışmalar, oldukça dar bir bakış açısını yansıtmaktadır. Biz, daha geniş bir perspektife sahibiz. Yerel politikaların gündemi haline geldiğinde ise çıkış yolu bulmanın zorlaştığını ifade edebilirim.
Bir coğrafyada sonuç görmek bizim için önemli bir hedef. Türkiye’nin bölgesel politik vizyonu var. Bu vizyon, çatışmaların sona erdiği ve bölgenin ekonomik olarak kalkındığı bir geleceği öngörüyor. Tüm bunlar yaşanırken, Türkiye'nin Suriye, Ukrayna, Kafkasya ve Gazze'de ulaşmak istediği sonuçlar oldukça önemli. Bu alanlarda Türkiye'nin değişen seviyelerde etkili olduğu söylenebilir.
Öte yandan, Türkiye'de iç siyasette sıkışmış unsurlar, dış politika hakkında sınırlı görüşler sunuyorlar.

Bakan Fidan'ın diğer açıklamaları ise şu şekilde oldu:
SURİYE'DE GERÇEKLEŞEN GELİŞMELER VE FİDAN'IN ŞAM ZİYARETİ
Suriye’ye yaptığımız ziyaret, oldukça önemli bir adımdı. Geçtiğimiz yıl 8 Aralık'ta, Suriye'de yeni bir dönem başladı. Bu, Suriye halkı ve bölgesi için büyük bir tarihi fırsat sunarken, aynı zamanda birçok sorunun tetikleyicisi de oldu. Yeni yönetim, ülkeyi zorlu bir duruma sürükleyen eski liderin kalıntılarıyla yüzleşiyor ve şu an sistemi yeniden kurmaya çalışıyor. Hem uluslararası toplumun hem de komşu ülkelerin desteği, şu anda hayati bir gereklilik.
Bu, bizim tarihi bir sorumluluğumuz. Modern bir devlet anlayışıyla onlara her türlü yardımı ulaştırmak son derece önemli. Türkiye’nin ise güvenliğimiz başta olmak üzere yaşamsal çıkarları mevcut. Suriye’nin mevcut zorlu koşullarını istismar eden terör grupları bulunuyordu. Bu konuları ele almak, mevcut durumu değerlendirmek ve iki ülke arasında konuşulması gereken diğer meseleleri, örneğin enerji ve yardım konularını ele almak amacıyla bir araya geldik. Verimli bir ziyaret gerçekleştirdik. Yanımda Savunma Bakanı ve MİT Başkanı da vardı ve bu konuları detaylı biçimde görüştük.
ÜRDÜN ZİYARETİNİN AYRINTILARI
Geçtiğimiz hafta Ürdün’de bulunduk. Burada Türkiye’nin DEAŞ’a karşı oluşturduğu mücadele platformunun temelleri atıldı. Suriye, bu platformun önemli bir bileşeni. Bununla ilgili detaylı görüşmeler gerçekleştirdik. Yeni mekanizmanın teknik özellikleri ve gerekli parametreleri inceledik. Ardından Şam yönetimi ile YPG arasında yapılan anlaşmayı gözden geçirdik. Ayrıca bölgesel güvenlik meselelerine de yakından baktık.
SURİYE'DE YAŞANAN ÇATIŞMALARIN KAYNAĞI NEDİR?
Daha önce de bu tür provokasyonlara yönelik uyarılarda bulunmuştuk. Bu durum ilk ya da son olmayacak. Provokasyonlara karşı alınacak idari ve siyasi tedbirler büyük önem taşıyor. Şu anda, Nusayri kesimini hedef alan bir provokasyon projesinin varlığını görüyoruz. Eski rejim unsurlarının kurduğu tuzaklarla hükümet birliklerine saldırmaları, askeri kayıplara ve ardından iki tarafın sivil unsurlarının karıştığı karmaşık bir durumu ortaya çıkardı. Özellikle Nusayri ve Sünni hassasiyetlerinin bulunduğu bölgelerde, yaşanan acılar henüz tazeyken bu tür provokasyonlara çok açık bir zemin mevcut.
Yeni yönetim, intikam peşinde koşmadığı müddetçe ve akılcı bir yaklaşım sergiledikçe, umudunu kaybeden bazı çevreler provokasyonu kendi başlarına örgütlemeye yöneldiler. Bu provokasyonların arkasında, bu durumlardan sorumlu tutulacak Şara yönetiminin tavrı da oldukça önemli.
Türkiye olarak, hep önceden duyurduğumuz çağrımızı yinelemek istiyoruz; toplumun tüm kesimleri arasında dayanışmayı sağlayacak bir anlayışa ihtiyaç var.
Bölgemizde çeşitli mezhep grupları bulunmakta. Sünnilerin yanı sıra Alevilik ve Şiilik gibi farklı inanç grupları da mevcut. Irak’taki 12 İmam Şiiliği, Suriye’deki Nusayriliği ya da Türkiye’deki geleneksel Bektaşi-Alevi anlayışları... Bu gruplar farklı özelliklere sahip, ancak sonunda Sünni kesimden ayrıldıkları için ayrımcılığa gidebiliyorlar ki bu da tehlikeli bir durum. Herkesin erişebileceği refahın bir parçası olabilmesi önemlidir.
Coğrafyamızda bir grubun otonom hale getirilmesi, diğerlerinin geri kalan refahtan faydalanmasını engelleyecektir. Suriye yönetiminin de böyle bir yaklaşımı yok. Oradaki Kürtlerin taleplerinin de bu yönde olduğunu düşünmüyorum.
PKK TAMAMEN ORTADAN KALDIRILACAK MI?
İmralı'dan gelen mesajda, örgütün kurucusunun kendisini feshetme zamanının geldiğini belirttiği ifade ediliyor. Bu, mevcut durumu yansıtan bir durum. Umarız bu çağrıya örgüt olumlu yanıt verir. Biz devlet olarak kayda değer bir süre bu konuda net duruşumuzu ortaya koyuyoruz.
Son 15 yılda Türkiye'nin demokratik ortamının sağladığı kazanımları göz ardı eden bir yapı, eski yöntemlerle soğuk savaş anlayışını sürdürmeye devam etmekte ve bu durumu sorgulamalıdır. 2013 yılında bu süreç başlamıştı ancak Suriye’deki kimi fırsatları fırsat olarak görerek örgütü yanıltmışlardı. Bu durumu etkileyen bölgesel aktörlerin kimler olduğunu örgüt de bilmektedir.
Bugün itibarıyla terörle mücadelede Türkiye, 10 yıl öncesine oranla çok daha ileri bir durumda. Bu süreç içerisinde geliştirdiğimiz yeni yöntemler ve teknolojiler sayesinde sadece terörü değil, birden fazla durumla başa çıkma kapasitesine sahibiz. Yapılan çağrının yerine getirilmesi ve bu fırsatın değerlendirilmesi, örgütün kendisini feshetme yolunda bir adım atması için önem taşımaktadır.
"HER ŞEYE HAZIRIZ"
Yıllardır gerçekleştirdiğimiz politikaları sürdüreceğiz. Demokrasimizi güçlendirmeye devam edeceğiz ve en yıkıcı güçlere karşı mücadele edeceğiz. Artık örgüt yöneticilerinin İmralı'dan gelen bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor ki siyasi arenada vesayetten kurtulabilsinler. Demokratik bir yapı uzun süre vesayet altında hareket edemez. Örgütün silahlı unsurlarının vesayetinde bir siyaset geliştirmeye çalışan bir yapı var. Dolayısıyla gerçek bir siyasi sorunun varlığından söz etmek mümkün olmuyor. Eğer bu fırsat penceresi değerlendirilirse, Türkiye ve bölge için büyük bir değişim süreci başlayabilir. Ancak ihanetlerine uğramaları durumunda, bu onları ilgilendirir. Biz her türlü senaryoya karşı hazırlıklıyız.
"TRUMP'IN ADIMLARI AVRUPALILARI PANİKLETİYOR"
Financial Times’a verdiğim “Cin şişeden çıktı” ifadesiyle, ABD’nin Avrupa ile olan ilişkilerinde, özellikle Ukrayna meselesi üzerinde gündeme getirdiği argümanların Avrupa aktörleri için geri dönülemez bir noktaya geldiğini ifade ettim. Bu, son yıllarda bazı çevrelerde dile getirilen bir senaryoydu, ancak son üç ayda bu durumun oldukça hızlı bir şekilde ilerlediğini görmekteyiz.
Avrupalılar artık şunu fark ediyor: Uzun zamandır kendi güvenliklerini ABD’ye bağlı hale getirmişler. ABD’nin koruyucu şemsiyesinin kalkmasının her şeyin çökmesine yol açacağına dair bir gerçek var. Avrupalılar, bunu çok uzun zamandır düşündü, ancak şimdi ABD’nin bu şemsiyeyi çekebileceğini söylemesi, onları daha da endişelendirdi. Rasyonel bir şekilde kendi güvenliklerini tamamen ABD’ye bağlayamayacakları kararını aldılar. Orta ve uzun vadede, ABD’nin sağladığı yetenekleri kendileri geliştirmeye yönelik bir çaba başladı. “Cin şişeden çıktı” dediğimde, bu durumu kastediyordum.